KARMAŞA

 Önceden boynuna dolanarak seni yukarda tutan ip, eline aldığın an avuç içlerini yakarsa ve sen aşağı doğru hızla kaymaya başlarsan ne yapmalısın? Sen cevapları buldukça sorular artıyorsa, cevapları olan sorularının miktarına bakıp sevinmeli misin yoksa cevapsız soru oranının çokluğuna bakarak üzülmeli mi? Eskiye göre nasıl bir konumda olduğumu kestiremiyorum. Birtakım öfkeler kayboldu, yenileri ortaya çıktı. Suçlayan işaret parmağım ayna dahil her yerde gezindi, ben yine sıfır noktasındayım. Verilemeyenler, alınamayanlar, hangisi daha vahim bir konuma sokuyor beni? İçimdeki sevilme, değer görme, el üstünde tutulma, kıyılamama istekleri zaman geçtikçe tozlu bir kabullenmeyle eski ağırlıklarını yitirmiş olsalar da, sevmek, değer vermek, tutup kaldırmak, şımartmak isteyen tarafıma nasıl ket vuracağımı hala öğrenemedim. Bu başıboş enerjiyle ne yapmam gerekiyor? Yuları peşi sürüklenen rotasız bir at gibi hissediyorum kendimi, belli ki bir şeyler oluyor ama ben ne olduğunu anlayamıyorum ve sadece içinde bulunduğum duruma öfkelenip geçmesini umuyorum. Çok yoruldum, bir şeyler ben yapmazsam olmuyor ama yapmaya çalışınca da olmuyor. Beklemenin acısından pişmanlığın acısına terfi etmeye hazırlanan benliğim, hala bildiği tek ipe tutunmaya çalışan ellerime ihanet etse neler olur? Aklımda sadece kaybetme ve yenilme düşünceleriyle neye direndiğimi de bilmiyorum. Geçen zamana öfkelenmenin sonuçsuzluğu, gürültünün bıkkınlığı, kendini uyuşturmanın çıkmazı... Bu konuma nasıl geldim? Ne kadarı benim seçimimdi bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmiyorum, ama başkaları benden de az biliyor gibi. Aramaya inanmak, beklemeye inanmak, oturmaya inanmak... Gerçekten de oturacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YENİLGİ

YETER

durgunluk